|
Baslangıç sayfası | Yazılar | Biz kimiz | Ilişki - Kontak | | |||
Günün ayetiŞöyle ki, onlar artık iki değil, tek bedendir. O halde Tanrı'nın birleştirdiğini, insan ayırmasın.››
Matta 19:6 Kutsal Kitap ne öğretiyor? - BroşürlerRadyoya direkt giriş |
Kutsal Kitap ne öğretiyor? - BroşürlerSigaranın Dumanı - İçkinin DikeniGök kubbesi altında yeryuvarlağında her soydan her boydan kadının ve
erkeğin, gencin yaşlının, sağın solun, ortanın, dinlinin dinsizin, ortaklaşa
kullandığı, bir yandan tiksinti duyarken onu benimser göründüğü nesneye sigara
ya da tütün demişler. Bazılarca tabut
çivisi diye adlandırılan bu keskin kokulu yanıltıcı içkinin,
uyuşturucuların en yakın dostudur. Kadına erkeğe sevgi ile yaklaşan Tanrı
çeşitli tutkularla boğuşana sağduyu çağrısını duyuruyor: Paranızı neden ekmek olmayan nesneye, emeğinizi de doyurmayan şeye
harcıyorsunuz? Beni iyi dinleyin, iyi olanı yiyin. Semiz şey neyse onunla
lezzetlenin (Yeşaya 55:2). Sigarayla ilgili acıklı gerçeklerden biri genellikle buna gençlik çağında
alışılmasıdır. Sigaranın en yakın yoldaşları, en başta kanser hastalığı ve
bunun yanı sıra bir sürü hastalık zinciri ve erken yaşta ölümdür. Son
yirmi-otuz yılda bilim uzmanlarının bu yıkıcı nesne üzerinde yoğun
araştırmaları ve çalışmaları pek çok acıklı gerçeği önümüze serdi. Kanserin
yanı sıra, enfarktüs başta gelmek üzere çeşitli kalp hastalıkları, mide
düzensizlikleri, pankreas bezi ve böbrek aksaklıkları, bilinç bozuk-lukları,
sinir sarsıntılarının birçoğu, azak kesilmesi doğrudan doğruya sigara
tutsaklığından kaynak-lanmakta. Son günlerde sigara tutkusunun şizofreniye bile
katkıda bulunduğu sonucuna varıldı. Bronşit, nefes darlığı, sürekli öksürük, hazım güçlüğü türünden birçok
hastalığın kökeni yine sigarada. Hamile kadının fütursuzlukla sigarayı
tüttürmesi karnındaki dölütü akla gelmedik hastalıklara ve ıstıraba açık
bırakıyor. Ciğerlere oksijen gönderilecek yerde karbonmonoksit, arsenik ve
katran gönderilerek zavallı dölüte zoraki sigara tüttürülüyor. Doğan çocuk
normalden hafif hem de hastalıklar kapmaya her an açık. Bunun sonucunda bir sürü
çocuk ölümle boğuşmakta. Sigara tutsağı genç kadın korksun! Bu yanıltıcının sonu olmayan etkenleri güngünden kabarmakta, hem bedenin
hem de ruhun her yanına dal budak salmakta. Neye benzer bu? Üzerine titrediğin
değerli bilgisayarın kapağını aç, içine incecik kum serp, kapağı kapatıp onun
düzenle çalışmasını bekle! Bilim gırtlak kanserine yakalananlardan yüzde
99unun sigara tiryakisi olduğunu vurguluyor. Günde bir paket tütüren ellilik
insan sigaraya el sürmeyen yetmiş beşlik bireyle eşit oranda hastalık
göğüsleyebilme yeteneğini taşıyor sadece. Bronşitin oluşturduğu nefes borusu
tıkanıklıklarının başlıca etkisi sigaranın taa kendisi. Daima temiz havayı arayan, buna özenen zavallı ciğerler kirli ve zararlı
dumanı içeri sindirmeye zorlanıyor. Ağızdan çekilen o zehirli duman burun
deliklerinden dışarıya çıkıncaya dek dille anlatılamayan yıkıcı sonuçları
beraberinde taşıyor. Beden parçalarının dili olsaydı herbirinin bu yanıltıcıdan
çektiği acıyı, ıstırabı açıklayışını dinlemek yürekleri burkardı. Gizli zarar gecinden
sırıtır. Akciğerde bulunan nefes borularında sadece mikroskopla seçilebilen
kılcıklar bulunur. Bunların görevi mukosu (balgam) temizlemektir. Silia diye bilinen bu küçücük kılımsı
uzuvlar mikroskopun altında bir buğday tarlasını anımsatır. Sigaranın amansız
dumanı ciğerlere gönderilince korkunç bir fırtınanın güzelim başakları yere
serdiği gibi, zavallı kılcıkların tüm yararı ve etkisi hiçe indiriliyor.
Kılcıklar savunma yeterliliğini yitirince nefes boruları sık sık balgamla
tıkanıyor. Sigara kullananın ikide bir öksürerek boğazını temizlemeye çalışması
bunun belirtisidir. Sigaradan vazgeçildiğinde bu sakatlık giderilebilir, hasta
yerler iyi edilebilir. Sigaranın oluşturduğu sayısız orman yangını ve başka bir sürü yangın nasıl
unutulabilir? Sigara nedeniyle yitirilen iş saatleri, sigortalara hastahanelere
dökülen paralar, işgal edilen yataklar, kaybedilen ayaklar, ilaçlara atılan
dövizler korkunç sonuçlar arasında. Kadının erkeğin parmakları arasındaki
nesneyi umursamadan sergilemesi, yanındakileri rahatsız etmesi katmerli
bunalımın başka bir göstergesi. Bilim sigara tüttürenlerin çevreyi saran
dumanından onu kullanmayanların çektiği işkenceyi sürekli belirtmekte. Bu yolla
kansere ve başka hastalıklara yakalananların sayısı az değil. İkinci elden
çektirilen, pasif yolla gelen hastalıklar zinciri deniliyor buna. Çoluk çocuk
bu amansız işkencenin mengenesinde. Nedir bu sigara? Amerika kara parçası bulununcaya dek sigara alışkısının
pek bilinmediği bir düşünülsün. 1613 yılında John Rolfe adlı para babası,
sömürü yöneticisi, ne ettiğini bilmez bir vurguncu ilk tütün balyalarını
Amerikadan Avrupaya yollamakla bu öldürücü nesneyi dünya çapında kullanıma soktu.
Sıraladığımız yıkıcı sonuçlarsa ancak son elli yılda sahneye çıktı. O gün bu
gün sigaranın dumanı her yerde tütüyor, tez elden mezarlar eşiliyor. Bir günde tütüne
harcanan paralarla yeryüzündeki bütün aç insanlar doyurulabilir, sayısız kişiye
ilaç sağlanabilirdi. Yeşaya peygamber İsadan yaklaşık 750 yıl önce yaşadı.
Çarpıcı bir sözle sigarayı sanki herkese sergiliyor: Kül yiyor; aldanmış yürek onu saptırmış, canını özgür kılamıyor. Hem
de, Sağ elimdeki yalancı şey değil mi? diyemiyor (Yeşaya 44:20). Bu
türden düşündürücü açıklamalar var Tanrının canlı Sözünde. Eski Mısırın,
Amerika yerlilerinin kahinleri kendilerine özgü törelerle oyalanırken sigara
yakar, din icapları gereğince putlara üfler, bu arada sunular sunardı. Taşa,
tahtaya, madene eğilenlerin anlamsız alışkıları gence yaşlıya ölümcül moda, kan
kusturan huy kesildi şu çağda. Bu zararı, kokuyu ve yaka silkilen belayı ne giderebilir? Sigara isteğini
kamçılayan etkenlerin ba-şında bencillik, zevki okşayıcılık ve günah sırıtıyor.
Bedeniniz tepeden tırnağa sağlıksız,
taze dar-be izleriyle, yara bereyle dolu, temizlenmemiş, yağla yumuşatılmamış,
sarılmamış (Yeşaya 1:6). Bedenin daha daha diyen dileklerini dinsel
töresel uygulamalar gideremez. Bu yengi ve üstünlük ölümü yenen kurtarıcı
Mesihten kaynaklanır. Bunları alt edebilen güç Rab İsa Mesihtedir. Onun
sağladığı ruhsal yaşam gerçekleşince nikotin işkencesinden özgür edilmek
kıvandırıcı gönence dönüşür. Bu ilişkide Sevinç Getirici Haber şöyle der: Çünkü Mesih bağlılığında yaşam veren Ruhun
yasası beni günah ve ölüm yasasından özgür kıldı. Çünkü bedenin gereksiz
istekleri yüzünden ruhsal yasanın güçsüzlükten ötürü yapamadığını Tanrı yaptı
(Romalılar 8:2-3). Çürük tahta mıh tutmaz demiş atalar. Oysa bir zamanlar sapasağlam ağaçtı o.
Varlığını içkiyle yıpratanın durumu sürekli çürüyen tahtadan da beterdir.
Bundan zarar çıkmayacağını düşünebilir o kişi; ama gerçek bambaşkadır. Konuya
ilişkin Tanrı Sözünde vurgulanan uyarı şöyledir: Kandırılmayın! Tanrıyla eğlenilmez. Herkes ne ekerse onu biçecektir.
Bedenin gereksiz isteklerini hoşnut etmek için eken çürüme biçecek. Buna karşı,
ruhu hoşnut etmek için eken Ruhtan sonsuz yaşam biçecek (Galatyalılar 6:7-
8). Alkolün yıkıcı etkisi evrensel çaptadır: Yıpranan yaşamlar, sönen yuvalar,
harcanan insanlar.. İçki sonucu giderek yoğunlaşan adam öldürme, kız kadın
zorlama, trafik felaketleri, boşa giden iş saatleri, vb. da ayrı sorun. Kutsal
Kitaptaki uyarılar zinciri şöyle sürdürülür: Şarap gülünçlükle sonuçlanır, sert içkiyse çatışmayla... Bunun
ardından sürüklenenin aklı kıttır... Şarabın kıpkırmızı olmasına, kadehte
rengini pırıldatmasına, kolaylıkla içe sindirilmesine kanma. Sonunda yılan gibi
ısırır, engerek gibi sokar. Gözlerin yabansı görüntüler görecek, yüreğin de
sapık sapık sözler söyleyecek (Sül.Özd. 20:1; 23:31-35). Bu ilşkide İsa Mesihin öğüdü şudur: Kendinize
dikkat edin; zevk-sefayla, sarhoşlukla, yaşamın kaygılarıyla yürekleriniz
katılaşmasın. Ve O Gün size bir tuzak gibi ansızın gelmesin (Luka 21:34).
Ardından bu önemli uyarılar şöyle sürdürülür: Güne yaraşır biçimde vaktimizi saygıdeğer tutumla geçirelim;
içkili-gürültülü eğlence alemleriyle, sarhoşlukla, rasgele yatak
arkadaşlıklarıyla, soysuzlukla, kavgacılıkla, kıskançlıkla değil (Romalılar
13:13). İçkiyle sarhoş olmayın; bu
aşağılık bir şeydir. Tersine Ruhla dolun (Efesoslular 5:18). Tanrıdan
esinlenen Söz değişmemiştir, sağduyuludur, usa uyumludur. Konuyla
ilgili olarak Tanrı peygamberlerinin ağzından şu Söz duyuruluyor: İçkinin
ardından koşmak için sabahleyin erken kalkanların, geceleyin geç vakte dek
şarapla kızışıncaya dek eğlenenlerin vay
başına!.. (Yeşaya 5:11). Yeryüzü sarhoş bir insan gibi sendeliyor, bir
salıncak gibi sallanıyor (Yeşaya 24:20). Başka bir peygamber de yine bu derin yarayı deşiyor: Komşusuna
içki içirenin vay başına! Ona zehirini katıyorsun, onların çıplaklığına bakmak
için onları sarhoş ediyorsun (Habakkuk 2:15). Ve peygamber
günah tutsaklığında ağınanların sarsıntısını şu betimsel dille anlatıyor: Yürek her şeyden daha aldatıcıdır ve çok
çürüktür; onu kim anlayabilir? (Yeremya 17:9). Yüreğin kandırıcılığı temel
sorunumuzdur. İçki kadehinden destek ve avuntu arayanı düş kırıklığı, çöküntü
bekler. Yalan bu insan kardeşi yıkıma
götürmekte. Aynı kesimde günahlı insanın
içtenlikli haykırışı dile getirilir: Ya RAB, beni iyi et ve iyi olacağım. Beni kurtar ve kurtulacağım (17:14).
Kurtuluş RABtendir (Yunus 2:9). Ne bir dinden, ne töreden, ne
oruçlardan, ne de psikiyatri tedavisinden olumlu sonuç çıkabilir. Acıklı
gerçeği biz günahlı yaratıklarından daha iyi bilen Tanrı, insan bedeni kuşanan
kurtarıcı Mesihi değil salt alkolden ama her illetten kurtarsın diye gönderdi.
Yeni yaşamı, yeni istemi ve istekleri verebilen tek kişidir O. Varlığı içkide,
ya da başka her çeşit tutsaklıkta kenetleneni İsa Mesih parlak değişmeye ve
yeni insanı bütünlemeye ileterek gerçekleştirir. Onun arıtma, sağaltama,
yenileme gücü tarih boyunca denenmiştir. Bu tutsaklığa sürüklenene doğrulttuğu
soru şudur: İyi olmak ister misin?
(Yuhanna 5:6). Günahtan arıtılmış, Tanrı gücüyle yenilenmiş yaşam tazeliği
Ondadır. Sigara, içki, uyuşturucular, vb. tümü birer kaçamaktır. Kesin çözümün
nerede bulunduğunu kestiremeyen yitik insanın çetin sorunlara çözümsüz çareler
araması. Oysa sevgi kaynağı Tanrı yüklü canı somut yardımcıya, kurtarıcıya
çağırıyor. Kesinlikle arıtılmak için bu Dosta iman etmek istemez misin? Uzmanlar-araştırmacılar
içkiden kaynaklanan sağlık sarsıntılarını güngünden daha geniş çapta önümüze
sermekte: Alkol kanı pıhtılaştırıp tutkal gibi yapışkan duruma sokuyor. Sıtma
ve aşırı yanma etkisi de aynı sonuçları doğuruyor. Kırmızı kan hücreleri
yapışkanlığa dönüşünce kanın dolaşımı aksıyor. Sonunda gerekli oksijen beyine
ulaşamıyor. Oksijen sadece kan dolaşımıyla hücrelere ulaşabilir. Oksijensiz
kalan hücreler hemencecik ölüyor, yerine başkaları yetişmiyor. Her içki alemi
on binlerce beyin hücresinin ölümüyle sonuçlanıyor. Alkol karaciğer, böbrek,
kalp damarları türünden beden parçalarının hücrelerini de mahvediyor. Bunlardan
ayrı, beyinde oluşan zarar ve sarsıntılar arasında sürekli unutkanlık,
körleşmiş duygu, karar verebilme yeteneksizliği belirmekte. Alkolik kişinin
beyni yararsız bir et parçasına dönüşmüştür. Kuşkusuz yapıcı girişimlerde
yararlılık gösterebilirdi o! Bunalımın
tarihçesi çok eskidir. İçki kurbanlarının sayısı tüm savaşlardaki can kaybından
da aşkındır. İçki sonucu boşanmalar başka boşanmaları geride bırakıyor. Aileler
yıkılıyor, çocuklar dörtyol ağzında kalıyor; içki tutsağı kişinin çoluğunu
çocuğunu düşünmek yürek burkucu. Uyuşturuculara tutsak nice genç ilkin alkole
yakalandığını, beklediği zevki orada bulamayınca afyona, morfine kayıverdiğini
derin üzüntüyle anlatıyor. Gençler ikisini karıştırınca bir felaket dünyası
oluşuyor. Her köşede açılmış yaralar sırıtıyor. Alkol tutsağının kişisel istem
ve kararla içkiye rest çekebilmesi çetin iştir. Pek çok kişi bunu denedi,
başarı elde edemedi. Bireyin iç dünyasında tanrısal eylem gerektir. Bunun
nedeni şöyle belirtilir: Yürek her şeyden çok aldatıcıdır; aşırı oranda
düşüktür. Onu kim bilebilir? (Yeremya 17:9). Niceler alkole aldanarak, aldatılarak kapıldı! Günahlılığını
anlayan seven Tanrıdan dilekte bulunursa kurtarıcı İsa Mesih günahtan
arıtmaya, yenilenmiş yüreği sağlamaya her an hazırdır. Yeni yaşamın kaynakları
Ondadır. Şu güvenlik sözü Ona iman edene ilişkindir: Çünkü her kim Mesih
bağlılığındaysa yeni bir yaratıktır. Eskisi geçip gitti, işte yepyeni oldu (II
Korintoslular 5:17). Yaşam yüklerinden
ve kaygılarından kaçabilmek için kadehe sarılmak, sonuçları yıkım
getiren bir zevki aramak öndeki somut fırsatı bile bile tepmektir. Mutluluklar
bolluğu Tanrı katındadır. Bunlar Mesihin kurtarışını imanla
değerlendirenindir. Siğınmacılar - Gerçek SığınmacılarSon kırk yılda ulusları, toplumları, çeşitli yardım kurumlarını uğraştıran bir gelişim güncel konu.. Gözlemciler bunu evrensel bunalım olarak nitelendiriyor. Görülmemiş bir insan akımı ülkeden ülkeye taşıyor: Sığınmacılar, iltica hakkı arayan milyonlar ve bu sele kaptırılan milyarlar. Kadın erkek, çoluk çocuk, genç yaşlı çeşitli nedenlerle yerine yurduna rest çekiyor, kaçamak yollarla başka ülkelerde olanaklar arıyor! Ne pasaport, ne denetim, ne de kontrol! Ama bunlardan daha etkin karanlık örgütler yoğun çabayla bu işi körüklüyor: Insan kaçırarak astronomik kazançlar sağlayan uluslararası mafiya ağları.. Insan kardeşin yarasından, acısından para kırmayı başarabilen can bezirganları bazı durumlarda parayı alıp bulut oluyor ya da tuzağa düşürdüklerinin acıklı ölümünü seyrediyor ve yeni baştan paçaları sıvayıp kirli işi sürdürüyor. Kaldığı ülkede durumu çetin bulan niceler çözümü yasasız yolla başka yere sızmakta buluyor: Sağcıyım, solcuyum, şeriatçıyım, baskı gören azınlıktanım, inancım yüzünden topun ağzındayım, vb. Kuşkusuz pek çok insan sığınmacılıkta haklı! Belki de yurdunda işkence çekecek, cezaevine tıkılacak, canına kıyılacak. Eşini çocuklarını bırakıp özgürlük ve güvenlik aramak nicelerin can kaygısı! Ama yaranın uzantıları saymakla tükenmiyor: Ailelerin parçalanışı, verimli olabilecek yaşamların verimsizliğe eğitimsizliğe kayışı, nicelerin yasasız eylemlere dalışı ve ardı gelmeyen kargaşalıklar zinciri. Görülebileceği gibi bu işi yararcılığa dönüştürerek salt ekonomik kovalayışla ya da serüven aşkıyla sığınmacı olanlar çok. Havadan sudan özürle iltica, öbür ülkenin bütçesini zorluyor. Antla, yalanla hatta mayın tarlalarında, kudurgan dalgalarda ya da dapdaracık dehlizlerde havasızlıktan, susuzluktan canını yitirmek bu atılımın yürek burkucu akıbetlerinden. Ademoğlu sanki yanlış işe doğmuş! Sığınmacılığın üçkağıtçılığa dönüşmesi utandırıcı yüz karası! Insansal felaketlerle beliren çağımızın bellibaşlı dertlerin biri de bu.. Gelişmiş ülkeler ne yapacağını şaşırmış! Bize yepyeni bir gelişim gibi gelen iltica nereden doğdu? Uygulama Musanın günlerine dayanmakta. Tanrı İsrail halkını bir ulus olarak kurarken Musaya onlarla ilgili yasalarını verdi. Bunlardan birinde ilticaya da yer ayrılıyordu: Üçü Erden ırmağının doğusunda, üçü de batısında olmak üzere altı iltica kenti ayrılacak. Bu kentlere sığınma hakkı şöyle tanınıyordu: Birisi kaza sonucu, hiç tasarlamaksızın örneğin ormanda odun keserken soydaşını öldürecek olsa, öç alıcılardan kurtulabilmek için en yakındaki sığınma kentine kaçacak. Ama sığınmanın gerçek ya da yapmacık olduğu kişiyi tanıyan toplum ihtiyarlarından oluşan özel kurulda kararlaştırılacak. İki tanık dinlendikten sonra, ihtiyarlar o kişinin soydaşını isteyerek öldürmediğini kesinleştirecek. Bu adam en yakındaki sığınmacı kentine kaçacak, hiç kimse onu oradan çıkaramayacak.. Bu yerlere ileten yollara SIĞINMA KENTİNE GİDER diye yazılı levhalar konularak yöntem gösterilecek. Sığınan kişi suçuna karşı parayla kurtulmalık ödeyemeyecek. Bu sığınma yerinden ayrılırsa yakalanıp öldürülebilecek. Korkusuzca orayı bırakması tek koşula bağlıydı: Toplumun başrahibi ölünce, sığınmacı kendi kentine, köyüne, yakınlarına dönebilecek. Bunun yanı sıra, Tanrı Eski Antlaşmada İsraillilere şu ilkeyi buyuruyor: Efendisinden kaçıp size sığınan köleyi efendisine teslim etmeyeceksiniz. Bırakın kendi seçeceği yerde, beğendiği bir kentte aranızda yaşasın. Ona baskı yapmayacaksınız (Yasanın Tekrarı 23:15,16). Bu yöntemin sonrası olarak, tapınaklara sığınma çabası belirdi: Adoniya ise Süleymandan korktuğu için, gidip sunağın boynuzlarına sarıldı (I.Krallar 1:50). Ve bu eski sığınma sağlayışlarından kaynaklanan ilticacılık günümüze dayandı. Gerçek sığınmacının itkisi korkudur. Candan tatlı ne var? Günahların için senin içinde de yoğun korkular barınıyor. Hak Yargıç Tanrının gerçekleştireceği cezadan nasıl kaçacaksın? Nereye sığınacaksın? Cezadan kurtarabilen sağlam sığınağı nerede bulacaksın? Yıllar öncesi işlediğin kötülüğü belki unuttun! Ama günlerden bir gün o eski suç sırıtıverir. Bazıları zaman aşımı yasalarından yararlanabilir; ne var ki, suç suçtur. Örtbas edilebilse bile üzerinden sünger geçirilemez. Davut peygamber yakınır: Günahım sürekli karşımda. Sana karşı, yalnız sana karşı günah işledim. Senin gözünde kötü olanı yaptım (Mezmur 51:3,4). Yeşaya peygamber de şu ikrarda bulunur: Günahlarımız bize karşı tanıklık ediyor (59:12). Musa peygamber halka şöyle der: Günahınıza gereken karşılığı alacağınızı bilmelisiniz (Çölde Sayım 32:23). Senin de bir günah ve suç sorunun var: Tümü günah işledi ve Tanrının yüceliğinden yoksun kaldı... İnsanları bir kez ölmek, ardından da yargılanmak bekliyor (Romalılar 3:23; İbraniler 9:27). Ölümden korkarız; ama da-ha çok gelecek yargıdan korkalım. Yargı yetkisinin yanı sıra, Tanrı günahlıya sığınma çaresini açıklıyor. Kutsal Kitapta yazılıdır: Hepimizin öleceği kesin, toprağa dökülüp yeniden toplanamayan su gibiyiz. Ama Tanrı canı almaz; sürgüne gönderilen kişi kendisinden uzak kalmasın diye çözüm yolları düşünür (II.Samuel 14:14). Musanın gününde kaza sonucu insan öldürene Tanrı sığınma kentleri ayırdı. Bu Tanrı, çağları toplumları kapsayan eylemle suçluyu yargıdan, sonsuz cezadan kurtarabilen günahsız Mesihi yeryüzüne gönderdi: O öldü, gömüldü, dirildi, göklere yükseldi. Şimdi Tanrının sağında günahlı insan için şefaat etmekte. Canını sığınma kentine atan, başrahibin ölümünde artık serbestti. Hiç kimse onun kılına dokunamazdı. Şimdi Tanrının sağında duran diri başrahibimiz İsa haçta ölünce her suçluya af ve özgürlük sağlandı. Ancak, bu sağlayışı imanla değerlendirene, Ona sığınana! Denizli yakınında Kolose önemli bir kentti. Bugünkü adı Honaz. Bu yerde iş güç olanakları boldu. O dönemde kölelik doğaldı. Filimon başarılı bir iş adamıydı. Bir süre önce putlara tapıcılığı bırakıp Mesihe bağlanmıştı. Mesihin elçisi Pavlosla yakın arkadaşlığı vardı. Kilise binaları olmadığından inanlılar topluluğu Filimonun evinde buluşurdu. Birçok inanlıya yardımıyla bilinen bu insanın Onisimos adlı bir de kölesi vardı. Bir gün bu genç para aşırıp nefesi başkent Romada aldı. O koca kentte kim bilecekti onu! Ama günlerden bir gün Pavlosla karşılaşmasın mı! O, Mesihin kurtarma haberini yaydığından Romada yargılanmaya getirilmişti. Buluşma bir raslantı değil, Tanrıca kararlaştırılan iyi sonuçlu bir gelişimdi. Pavlos dostu Filimonun hatırını sorunca, sığınmacı köle ona işin içyüzünü açıkladı. Öyledir, birçok günahlı içindeki dürtüsünü açıklamanın çalkantısı ve baskısı altındadır. Her durumda, her yerde seven Tanrının kayrasal bağışını anlatan Pavlos genç insana da günahın çektirdiği eziyeti belirtti, onu tövbeye, kurtarıcı Mesihe imana çağırdı. Onisimos o anda günah ağırlığının gittiğini anladı. Ama mağdur Filimonun zorlanan hakkı ne olacak? Mesihe iman ederek günahtan arıtılmak en parlak gönençtir. Ne buyrulur Kutsal Sözde? İşlediği günahı itiraf edecek; beşte birini üzerine ekleyerek mağdura ödeyecek (Çölde Sayım 5:7). Elbette Tanrı ilkesi, hakkını helal et! mırıldanışından daha adaletli ve özlüdür. Gelgelelim Onisimosa. Pavlosun Tanrı buyruğunu açıklamasıyla, Kolosedeki efendisine dönmeyi kabul ediyor, ama aşırdığı paranın altından girmiş, üstünden çıkmış! Nasıl ödeyecek Filimona? Bu durumda Pavlos imdada yetişiyor. Kaçak kölenin eliyle gönderdiği mektupta dostu Filimonun uşağı kucaklayıp bağışlamasını diliyor ve yanı sıra şunu ekliyor: Eğer herhangi bir konuda sana haksızlık etmiş ya da borca girmişse, bunu benim hesabıma yazasın... Sana ödeyeceğim (Filimon 18). Dost Pavlos, günahlı suçlu Onisimosun haksızlığını üstleniyor, bunu kendisinin ödeyeceğine ilişkin efendisine söz veriyor. Tanrı Kutsal Kitapta bu tür betimlerle, diri benzetilerle bireye açıklıkla konuşuyor: Günahlısın. Suçun seni benden ayıran, ıraklara kaçıran adaletsizlik eylemidir. Dinine töresine karşın, vurdumduymaz ademoğlu Tanrıyı mağdur etti. Onun kutsallığını, hakkını, yüceliğini ayaklar altında çiğnedi. Sonra korku dağları aldı; tabanı basıp Onun önünden kaçtı. Ama nereye kaçabileceksin o egemen Kattan? Günah borcun öylesi taşkın ki, merkez bankasındaki paraların toplamı, din kitaplarındaki çabaların bütünü o borcun bir kesimini olsun silemez! Kim Tanrıyı parayla satın alabilir? Kim Ona, Hakkını helal et! diyebilir? Arıtılmaya ilişkin şunlar yazılıdır: İnsanın yaptığı işlerle değildir. Öyle ki, kimse övünmesin (Efesoslular 2:9). Kaçak Onisimos kesin güvenle efendisi Filimona döndü. Elindeki o değerli ve etkili aracılık mektubuyla.. Pavlos ondan köle olarak değil, Güvenilir ve sevgili kardeş diye söz ediyor (Koloseliler 4:9). Budur günahlı insanla günahsız Tanrıyı barıştıran eylem ve yöntem. Tanrının biricik Oğlu İsa Mesih Onun hakkına adaletine, öte yandan da Onu mağdur eden kadının erkeğin tanrısal sevgi ve bağışlanma gereksinimine ilgiyle yaklaşarak aramıza geldi. Yücelerdeki görkemini, meleklerin parlak tapınışını bir yana bıraktı, insan bedeni kuşandı. Pek çok sığınmacı gibi yeri yurdu, barınağı geçimi olmayan bir yoksul gibi yaşadı. Aynı zamanda tanrısal gücünü eylemleriyle belgeledi. Tanrı katında seni bağışlayabilen, seni yepyeni insan kılabilen kurtulmalık kanını sundu O. Sana gereken her cezayı üstlendi, cehennem acılarını çekti, Baba Tanrıya, Günahlının suçunu benim hesabıma yazasın! diye imza verdi. Arıtma yetkisine ve gücüne iman edene kayra ve doğruluk sağladı. En düşük suçlunun bile alnı açık, Tanrının katına çıkabilmesini gerçekleştirdi. Filimona gönderilen o kısa mektubun özeti budur. Mesih bağlılığına geçen Onisimos Filimonun yanına bir köle olarak değil, belirgin eşitliğe kavuşmuş özgür bir kardeş olarak döndü; kucaklandı, sevildi. Ne diyor Pavlos? Tutukluluğumda o benim ruhsal oğlum oldu. Bir zamanlar sana yararsızdı; ama şimdi hem sana, hem de bana yararlıdır... Kendisini beni kabul eder gibi kabul et... Bundan böyle o bir köle değil. köleden ötedir... Sevgili bir kardeştir (Filimon 10,11,17,16). Günahlının günah ve suç borcunu suçsuz hayatıyla, kutsal kanıyla ödeyen Rab İsa Mesih, kurtardığı can için Baba Tanrıya böyle aracılık eder. Ona sığınan can arıtılır, özgür kılınır, Tanrı ve insanlar karşısında saygılı bir insan aşamasına yükselir. Budur Mesihin karşılıksız verdiği yeniden doğuş. Onisimos önceki efendisine yararlı bir iş arkadaşı, hem de kardeş olarak döndü. Adının anlamı da budur: Yararlı. Daha önemlisi, Tanrıya yararlı bir inanlı oldu, başkalarına tanrısal haberi yaydı. Kendisinin kavuştuğu kesin affı, kurtarıcı Mesihten aldığı eşsiz kayrayı, sonsuz yaşam gönencinin önemini öz varlığından verdiği tanıklıkla herkese anlattı. Ülkeden ülkeye sığınan günahını, sorunlarını, dertlerini de beraber götürür. Sığındığı ülkede cinayete karışanlar, cezaevlerine sokulanlar az değil! Bunlar yeni bir ülke tasarlar. Çünkü iç dünyaları korkuyla çalkalanmakta: politik ya da ekonomik. İsa Mesihin sevgi dolu çağrısı sana da varıyor: Ey bütün yorulanlar ve ağır yük altında yıprananlar! Bana gelin. Sizleri dinlendiririm... Kim susarsa bana gelsin ve içsin (Matta 11:28; Yuhanna 7:37). Yorgun cana kıyasıya içiririm, her baygın canı doyururum (Yeremya 31:25). Ölüm koyağı ötesinde canını kime atabileceksin? Sırat Köprösü - Utanç DuvarıAdemoğlu hayaller dünyasında eğleşmeyi öteden beri alışkısı kılmış. Bazılarının hayalini oyalayan Sırat Köprüsü, varsayıldığına bakılacak olursa, öteki dünyaya uzanan, cehennemin tam üzerinde kurulmuş çok mu çok uzun, zayıf mı zayıf bir köprüdür. Bazı din yazarlarının yorumuna göre, bilinen köprülerin en darı, en incesidir. Bazı yazarlar da onu kılıcın ağzına benzetirler. Bu dünyadan sonsuza geçen insan, yeryüzünde geçirdiği yaşama yaraşır biçimde, bu köprüden yıldırım hızıyla tez geçebilir, çok hızlı bir yarış atının atılımı benzeyişinde yel gibi önünü yarabilir, ya da en kötüsü ancak kaplumbağa adımıyla yol aşabilir. En berbat insana yaraşır ölçü sonuncusudur. Bu yazarlara göre, sayısız kişi günahının çokluğu nedeniyle bu incecik köprüden geçmeyi başaramaz. Aşmaya çabalarken, nazik bir anda tepetaklak o ürkütücü uçuruma yuvarlanarak kendini kızgın cehennemin içinde bulur. Tümü de merağı gıdıklayıcı bu kuramların gerçek payı ne olabilir? Tanrı sevgidir, düzenin, sağduyunun kaynağıdır. Insanın parlak sonsuza ulaşmasını bu tür alicengiz oyunlarına bırakmadığını anlamamız kendi yararımızadır. Yaratan şu çalkantılı dünyada acının, ıstırabın bin bir çeşidiyle boğuşan insanı, yolun bitişinde böyle bir dehşete salıvermekten ne kıvanç duyabilir? Onun kayırıcılığı cambazları mı kapsar? Hayır, Yaratan hiçbirimizle alay etmiyor, hiç kimseyi tiye almıyor. Yaradılışı tam düzenle bütünleyen Tanrı, insan canının kurtuluşunu ve sonsuza kavuşmasını da Sırat Köprüsünden çok daha sağlam ve somut sağlayışla kesinleştirdi. Onun gücüne, yüceliğine yaraşan bütünleme budur, sunduğu güvenlik kendine özgüdür. Varsayımlara bakılacak olursa, Sırat Köprüsünden başarıyla geçebilen hiçbir kimse bulunamaz. Hangi yiğit kıldan daha ince, kılıçtan daha keskin bir köprüyü aşabilir? Bu türden bir marifeti beklemeyen Tanrı, çok sevdiği ademoğullarına en sağlam ve güvenilir köprüyü açtı. Onun bilgeliği, adaleti bunu gerektirir. O her durumda hakça davranandır. Bozuk, sallantılı eylemler Ona değil, şeytana özgüdür. Tanrı kötü şeylerle denenmez. Kendisi de hiç kimseyi denemez (Yakup 1:13). Içinde bocaladığımız düzensiz ortamın gerisinde insanın günahı sırıtmakta. Şimdiki sallantılı, bunalımlı yaşamdan sevinçle sonsuza geçebileceğimiz sağlam ve sallantısız köprüyü kurdu Tanrı. Bu güvenceli yol herkese açıktır. Iman ederek onu değerlendiren, Sırat Köprüsü türünden incecik örümcek ağlarına bel bağlamaktan kurtulur. Yüceliğine, egemen isteğine özgü güçle her işini sonuçlayan Tanrı, tüm çağlarda her bucakta ademoğlunu korku çalkantısından kurtuluş ve sonsuz yaşam gönencine yükseltendir. Melekleri sevindiren, şeytanın insan üzerindeki belirgin etkisini yok eden Tanrı köprüsü, Onun sınırsız sevgisinden, Baba ilgisinden kaynaklanır, kişiye dengeli adım attırır. Tanrı evreni oluşturan öncesiz, diri Sözünü insan bedeninde dünyamıza gönderdi. İsa Mesih adıyla bilinen kişi tüm çağlarda Var Olandır. Ona bağlanan bir yaratığa değil, yaratılmamış olana inanır. O, bağışlamalık niteliğinde çarmıha asılınca, günahtan, kötülükten kutsallığa ileten sağlam Tanrı köprüsünü kurdu. Gömüldükten sonra, üçüncü günde ölüler arasından görkemle dirilince, günahtan ayrılarak Ona iman edene sonsuz yaşam gönencini sağladı. Göklere yükselince, yardımcısız ademoğluna yücelerde güçlü bir şefaatçısı bulunduğunu kanıtladı. Yeniden geleceğim deyince barışsız, güvenliksiz insanlık ailesine, güçlü adaletli hükümranın şu bozukdüzen ortamın ilerisinde bulunduğunu, özlenen yönetimi Onun kuracağını ve sürdüreceğini belgeledi. İsa Mesihin cana can katan sözlerini değerlendirmek, bin bir yalanla yoğrulu şu karanlık çağda yaratık kavramlarıyla oyalanmaktan milyon kat yeğdir, hem de Tanrı isteğidir: Yol da, gerçek de, yaşam da benim. Ben aracı olmadıkça kimse Babaya gelemez... Ben kapıyım. Benim aracılığımla giren kurtulur. Girer, çıkar ve otlak bulur (Yuhanna 14:6; 10:9). Tanrı Mesihi onayladı: Sevgili Oğlum budur; Ondan hoşnudum. Onu dinleyin (Matta 17:5). Tanrısal tanıklık şöyle sürdürülmekte: İçinde bulunduğumuz bu kayraya Onun aracılığıyla girme hakkına kavuştuk (Romalılar 5:2). İsanın kanı aracılığıyla Kutsallar Kutsalına girme konusunda kesin güvenimiz var (İbraniler 10:19). Ona imanımız ve güvenimizden ötürü, Mesih bağlılığında yüce kata kabul edilme güvencesi taşıyoruz (Efesoslular 3:12). Tanrı sana da en sağlam köprüyü kurdu. O kata eriş! Sevgi ve kayra Tanrısı biricik Oğlu kurtarıcı Mesih aracılığıyla hiç sarsılmayan, yozlaşmayan köprüyü açtı. Sonsuzun güvenliğine ileten bu yolu sen de seç, kesin yarara kavuş. Berlinde Demir Perdeye düğüm atan Utanç Duvarı yirmi sekiz yıl sonra çöktü. Ne çöküştü o! Tanığı olduğumuz sevinç, coşku, yürek ferahlığı unutulur anılardan değil! Herkes korkusuz, engelsiz utanç duvarını aştı. Tarihte duvarın hem olumlu hem de olumsuz yönü vardır. Insan eliyle kurulan en uzun duvar Çin Seddidir. Isadan önce 214te yükseltilmeye başlayan, iki bin beş yüz kilometre uzunluğu olan bu duvarın özelliği dıştan saldıran güçleri durdurmaktı. Duvar kurarak savunulan eski kentlerin yanı sıra, kocaman bir imparatorluğu savunan bir duvar! İsrailoğulları Tanrıca kendilerine verilen ülkeye girdiklerinde, sağlam duvarlarla örülü Yeriha kentine ulaştılar. Tanrı bu kenti onlara savaşla değil, aklı durdurucu bir mucizeyle verecekti. Buyruğa göre, yedi rahip ellerinde boynuz borularla kentin çevresinde dolandılar. Altı gün birer kez, yedinci gün yedi kez. Son günde halk yüksek sesle bağırdı, rahipler boynuz boruları çaldı, o güçlü duvarlar temelden çöktü. Tanrının yönelttiği halk kenti savaşsız ele geçirdi. Onun özel sağlayışıydı bu. Görevi ayırmak dışlamak olan duvarın, gözle görülmemeye karşın ayrımlı bir etkisi var. Bunun en üzücü açıklanışı Tanrı Sözündedir: Sizinle Tanrınız arasına kötülükleriniz ayrılık koydu. Suçlarınız Onun yüzünü sizden gizledi. Bu nedenle sizleri işitmiyor (Yeşaya 59:2). Kutsal Yaratanla günahlı yaratık arasında yükselen günah duvarının korkutucu görünümü tümden üzücüdür. Güneşe gereksinimi olan bitkinin mağara karanlığına sokulması gibi, günah duvarı da kadını erkeği cana dinçlik dirilik sağlayan Tanrıdan koparmış, Yaratandan gelen ruhsal yaşama set çekmiş. Yüceden beslenen canlılık iletişimini tıkamış.. Temel değerlerin kaydığı, kutluluklar kaynağının kuruduğu yaşamda kargaşa egemendir. Çöken Utanç Duvarından daha çirkin bir duvar karşında sırıtıyor. Bunun yıkılması temel gerek. Bu duvarın sarsıcı etkisini Tanrı şöyle vurgular: Ellerinizi açtığınızda gözlerimi sizden gizleyeceğim. Dua ardına dua etseniz bile dinlemeyeceğim. Elleriniz bol kanla bulaşık. Yıkanın, arıtılın. Işlerinizin kötülüğünü gözlerimin önünden kaldırın. Kötülük işlemeye son verin (Yeşaya 1:15,16). İsadan yaklaşık bin yıl önce, Davut peygamber Tanrı kayrasıyla affedilmenin gönencini şu içtenlikli ezgiyle kutladı: Çerağımı Sen yakacaksın. RAB Tanrım karanlığımı aydınlatacak... Tanrımla duvar aşarım (Mezmur 18:28,29). Tanrıyla insan arasında dikili günah duvarı ışığı boğuyor, ruhu kaskatı karanlığa gömüyor. Canın Tanrıyı aramasına set çekiyor, yaşamı cendereye sokuyor. Yalana gerçek süsü vererek üç boyutlu bunalımı oluşturuyor. Göz ardı edilemeyen suç günah duvarı tarihe karışan Utanç Duvarından daha beter duvardır. Öz varlığını zindana tıkan günah bunalımına tınmazlık etme; duvar gerisinde canınla oynama. Bunun doğal uzantılarını da anımsa: Sevgiyi boğan kincilik duvarı, sağlıklı ilişkileri sarsan sürtüşme-çatışma duvarı, alçakgönüllülüğü kovan büyüklenme duvarı, düşmanlık aşılayan çekememezlik duvarı, varlığını değişmeyen gerçekten ayıran yalancılık-aldatıcılık duvarı, kavramını kanıtlı bilgiden koparan tepeden inme dikte duvarı, geniş çapta aydınlanmayı kısan bağnazlık duvarı, iç varlığını güzellikten yoksun bırakan çirkinlik duvarı, kadını erkeğin yarısı kılan kıskançlık-şovenizm duvarı, özgürlüğü bastıran tutsaklık duvarı. Ve duvar, her yanda duvar. Tümü de yerle bir edilmeli. İvedilikle.. Utanç Duvarının çöküşüne ağlayan olmadı; tersine, tüm dünya sevinçle çoştu. Yaşamını kuşatan duvarlar yıkılınca, ilkin kendin sevineceksin ve göklerde melekler sevinecek. Güce, zenginliğe, yetkiye sahip Davut peygamber, duvarların tanrısal güçle yıkılabileceğini vurgular. Canını karanlığa gömen günah duvarıyla onun uzantılarını Tanrının kayrası kaldırabilir. Kurtarıcı İsa Mesihin güvenlik sözü belirgindir: Eğer Oğul sizi özgür kılarsa gerçekten özgür olacaksınız... Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacaktır (Yuhanna 8:36,32). Bir vakitler ırakta bulunan sizler şimdi Mesih İsa bağlılığında, Mesihin kanı aracılığıyla yakın kılındınız. Çünkü O bizim barışımızdır... Ikisini birbirine düşman eden, orta yerde dikili engel duvarını öz bedeninde yıktı (Efesoslular 2:13,14). Mesihin bu sağlayışı sana da uzatılıyor. Maleklerin İlahisi - Vakit DoluncaO görkemli olayı herkes duymuş olmalı. Geceleyin kırda koyunlarını otlatan çobanlar, karanlığın ansızın parlaklığa dönüştüğünü görerek küçük dillerini yutacak gibi oldular. "Bu bölgede gece kırda nöbetleşerek sürülerini gözleyen çobanlar vardı. Rabbin meleği onlara göründü ve Rabbin görkemi çevrelerinde parladı. Büyük bir korkuyla sarsıldılar. Melek onlara, Korkmayın dedi. İşte size tüm insanlığı ilgilendiren çok sevindirici haberi müjdeliyorum. Çünkü bugün size Davutun Kentinde bir kurtarıcı doğdu. Rab olan Mesihtir O. Belirtiyi size bildiriyorum: Hayvan yemliğinde yatan, kundağa sarılı bir bebek bulacaksınız. O anda, Tanrıyı öven göksel bir topluluk, meleğin yanında yer alarak hamtlar sundu: En yücelerdeki Tanrıya yücelik, yeryüzünde Onu hoşnut eden insanlara esenlik.. (Luka 2:8-14). "Söz beden oldu, kayra ve gerçekle dolu olarak aramızda yaşadı " (Yuhanna 1:14a). "Melekler çobanlardan ayrılıp göğe çekilince, çobanlar birbirleriyle danışarak, Haydi gelin dediler, Beytleheme varalım, Rabbin bize açıkladığı bu olayı görelim. Koşarak geldiler; Meryemi, Yusufu ve yemlikte yatan bebeği buldular. Olayı görünce çocuğa ilişkin kendilerine açıklanan haberi yaydılar. Tüm duyanlar çobanların anlattıklarına şaşıp kaldı... Çobanlar kendilerine açıklandığı gibi duydukları, gördükleri her şey için Tanrıyı yücelterek ve överek geri döndüler... Anne karnına düşmeden önce melek aracılığıyla bildirildiği gibi, Ona İsa adı verildi" (Luka 2:15-21). O, halkını günahlarından kurtaracak (Matta 1:21). "İsa Kral Herodesin günlerinde, Yahudiyenin Beytlehem kasabasında doğduğu sırada doğudan Yeruşalime gökbilimciler geldi. Yahudilerin yeni doğan kralı nerede? diye soruşturuyorlardı, Çünkü Onun yıldızını doğuda gördük ve kendisine tapınmaya geldik. Gelgelelim Kral Herodes bunu duyunca sarsıldı. Onunla birlikte bütün Yeruşalim de sarsıldı. Herodes halkın tüm başrahiplerini, dinsel yorumcularını bir araya getirerek onlara Mesihin nerede doğacağını sordu. Onlar, Yahudiye Beytleheminde diye yanıtladılar,Çünkü peygamber aracılığıyla yazılmıştır: Ey Yahudiye bölgesindeki Beytlehem! Yahuda yöneticileri arasında hiçbir bakımdan en önemsizi değilsin. Çünkü senden halkımı güdecek bir yönetici çıkacak" (Matta 2:1-6). Hükümranların Hükümranı, rablerin Rabbi (Vahiy 19:16). "Gökbilimcilerin doğuda gördükleri yıldız önlerinden gidiyordu. Çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca orada durdu. Yıldızı görünce yoğun sevinç duydular. Eve girdiler, annesi Meryemle çocuğu gördüler, yere kapanarak Ona tapındılar. Değerli nesnelerle dolu olan sandığı açıp Ona armağanlar altın, günlük ve mür sundular. Gördükleri bir düşte Herodese dönmemeleri için uyarılınca başka bir yoldan ülkelerine döndüler" (Matta 2:9-12). Dünyaya Işık geldi, ama insanlar karanlığı Işıktan daha çok sevdiler. Çünkü onların işleri kötüdür (Yuhanna 3:19). "Yeruşalimde Simeon adında bir adam vardı. Doğru ve tanrısayar biriydi o. İsrailin avunç bulacağı günü beklemekteydi. Kutsal Ruh onun üzerindeydi. Rabbin Mesihini görmeden ölmeyeceği Kutsal Ruh aracılığıyla kendisine bildirilmişti. Simeon Ruh yönetiminde tapınağa geldi. Anneyle baba, ruhsal yasanın gereğini uygulamak üzere çocuk İsayı tapınağa getirdiklerinde, Simeon Onu kucağına aldı; Tanrıya yücelikle yüklü sözler söyledi: Ey egemen Rab, verdiğin söz uyarınca, artık uşağını esenlikle bu yaşamdan ayırabilirsin. Çünkü gözlerim kurtarışını gördü. Tüm insanlığın önünde ha-zırladığın bu kurtarış uluslara Tanrı açıklamasını sağlayan ışık ve halkın İsraile yüce-liktir" (Luka 2:25-32). Tanrı önceki çağlarda çeşitli biçimlerde, ayrımlı yollardan atalarımıza peygamberler aracılığıyla konuştu. Ama şu son günlerde Oğul aracılığıyla bizimle konuştu. Onu her şeye mirasçı atadı. Onun aracılığıyla evrenleri yarattı (İbraniler 1:1,2). "Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla Tanrıya şükürler olsun!" (Rom. 7:25a)."Dille anlatılmaz armağanı için Tanrıya şükürler olsun!" (II.Kor. 9:15). Yaratanın o parlak yaratığı, Ademle eşi Havva günah işleyince sonuç tümden sarsıcı oldu. Kurulu düzen güzelliğini, temizliğini, güvenliğini hep yitirdi. Barış mekânı olmaya yaratılan yeryuvarlağı barut fıçısına dönüştü. Kadının erkeğin baş özelliği başkaldırma, büyüklenme ve bencillik oldu. Bu savaş, çatışma ve kan akıtma ortamında Barış Başkanının gelmesi gerekti. Tanrı Eden bahçesinde, günah eyleminin işlerliğe konulduğu yerde, Mesihin gelişini haber veriyordu. O, bir kızdan doğacaktı. Tüm insanlığın kurtarıcısı elbette yaratık kuşaklarından gelemezdi. Bencil, çıkarcı insandan böyle bir hizmet beklenemezdi. Yaratan insanı baştanbaşa yoksul bir varlık olarak gördü, tanrısal eylemle onu zengin kılabileni gönderdi, zamansız çağlarda var olan, insan zamanına girdi. Mesih yüce Tanrının insanlığa parlak armağanı oldu. Tavuk civcivlerini yutulmaktan kayırır. Çoban koyunlarını hırsızdan canavardan kayırır. Seven anne can pahasına yavrusunu ateşin içinden kurtarır. Kayıran kendi canı-nı vermeyi göze alır. Hiçbir karşılık istemez. Yaratanın senin içindeki köklü gereksini-mi göksel zenginliğiyle karşıladı. Tanrı sevgisinin göstergesi, Onun benzersiz kayrası.. Teşekkürle Onu kabul etmek boyun borcundur. İman orununda öncü olan çobanlar, gökbilimciler, yaşlı Simeon, Anna adındaki peygamber kadın bu gönence seni de çağırıyor. Ve Mesih çağırıyor: Ey bütün yorulanlar ve ağır yük altında yıprananlar! Bana gelin. Sizleri dinlendiririm... Canlarınıza dinlenme bulacaksınız (Matta 11:28,29). Bana iman edenin içinden diri su ırmakları kaynaklanacaktır (Yuhanna 7:38). Duyan herkes, Gel! desin. Susayan herkes gelsin (Vahiy 22:17). Tanrı Onun geleceğini Ademle Havvaya haber vermişti. Daha sonra İbrahime açıkladı. Yine Musanın ağzıyla tüm topluluğa duyurdu. Davuta verilen bilgi Mezmurlarda çağlar öncesi kutlandı. Peygamberler Onun geleceğini somut bilgi olarak tanıttı. Bunlardan Mika Onun öncesizliğini, Beytlehemde doğacağını şu çarpıcı sözlerle anlattı: "Efratada olan Beytlehem! İsrail üzerine hükümran olacak kişi bana senden gelecek. Onun çıkışı eski vakitten, öncesiz çağlardandır" (Mika 5:2). Ve Tanrıca verilen sözün, çok öncelerden kesinleşen eylemin en sonunda gerçekleşmesi Kutsal Ruhun yetkisiyle evrene açıklanıyor: "Vakit dolunca, Tanrı öz Oğlunu gönderdi" (Galatyalılar 4:4). "Tanrı, Mesihin kişiliğinde kıvançla tasarladığı kendi isteğinin gizini bizlere belirgin etti" (Efesoslular 1:9). İnsan ve kurulu düzen tarihin doruğunu oluşturan gelişimi sabırsızlıkla beklemekteydi. Tanrıca saptanan insansal vaktin dolması gerekti. Tüm tarihte, öncelerden bildirilen bu Tanrı olayının gerçekleştiği andan daha kutlu bir zaman dönemi yoktur. Tanrının her durumda vaadini tutan olduğu insan tarihi boyunca görülmüş, kanıtlanmıştır. Başlangıcı olmayan çağlardan bu yana Babayla birlikte olan öncesiz Oğul, erden kızdan insanlık ailesine katıldı, sevgiyle ademoğullarının acısına, gözyaşına ortak oldu. Evreni yaratan, insan oldu. Günahlı kişilere ruhsal yasayı veren, ruhsal yasaya bağımlı oldu, yasayı saymayanlarca çarmıha çakıldı. Böylesi şaşırtıcılıkla kendisini alçalttı O. Din yasalarının, şeriatçılığın, her tür biçimciliğin yetersizliği düşünen kişiye Kutsal Sözde açık açık anlatılır: "Çünkü bedenin gereksiz istekleri yüzünden, ruhsal yasanın güçsüzlükten ötürü yapamadığını Tanrı yaptı. Günahlı insan bedeni benzerliğinde ve günaha karşı sunu niteliğinde kendi Oğlunu göndererek insan bedeninde günahı yargıladı" (Romalılar 8:3). Cansız şeriatın yapamadığını, öncesizlikten bu yana diri olan Mesih kutsal, günahsız canını sunarak bütünledi. Günah köleliğinde olmayan, günahsız doğan, günahlılıktan yargılanmayan İsa, günah-lılık nedeniyle ölüme yargılı insan soyuyla özdeş oldu. Günahlılık dışında, başka her ilişkide her bağlılıkta insan soyuyla bir sayıldı. Tüm tanrıbilimde bundan daha somut ve kanıtlı bir olgu düşünülemez. O Kutsal Geceyle ilgili görkemli gerçek her insanı yenileyebilir. Arıtılmış, yeniden doğmuş, doğrulukla donatılmış yaşamı Ona iman edene sağlayabilir. Kurtarıcının Evrensel Hükümran olarak yeniden gelişini bildirir. Kutluluk getiren bu olaydan yaklaşık 750 yıl önce Yeşaya peygamber Tanrının bildiri-sini şöyle açıkladı: "Erden kız hamile kalacak ve bir Oğul doğuracak. Adını İmmanuel Tanrı bizimle koyacak... Bizlere bir çocuk doğdu, bize bir Oğul verildi. Başkanlık Onun omuzları üstünde olacak; Onun adı Şaşılacak Öğütçü, Güçlü Tanrı, Sonsuzluk Babası, Esenlik Başkanı denecek" (Yeşaya 7:14; 9:6). Bu gerçekleşen peygamberlik sözü inananın kanıtı ve güvenidir, inanmayana Tanrının üstelemeli çağrısıdır. Böyle bir doğum, doğa kurallarıyla çelişki oluşturuyordu. Tanrının eylemleri doğasal yasaların ötesindedir. Erden kız Meryemden bir hayvan ağılında doğdu, yemliğe yatırıldı O. Daha doğar doğmaz düşmanlıkla karşılaştı. Zamanın kralı Herodes Onun kanına susadı. Bu nedenle, Yusuf, Meryemle çocuğu alarak Mısıra sığındı. Herodesin ölümüne dek orada kaldı. Rabbin peygamber aracılığıyla söylediği söz yerine gelsin diye oldu bu: Ben Oğlumu Mısırdan çağırdım (Matta 2:15; Hoşea 11:1). Tüm yaşamında gittiği en ırak köşeydi bu. Kendi ülkesinde dar bir bölgede dolaştı. Ne yersel varlığı, ne de etkisi vardı. Hatırlı yakınları yoktu. On iki yaşında, tanrıbilimcilerle yaptığı bir söyleşi tümünün parmağını ağızlarında bıraktı. Tarih boyu yeryuvarlağını, her kuşağı, her soyu etkileyen hizmeti üç yıl gibi kısa bir süreyi kapsadı. Eski Antlaşma döneminde birçok mucize görülmüştü; ama Onun eylemleri bambaşka özellikteydi. Doğayı, doğa öğelerini dilediği gibi yönetti. Tek buyrukla kudurgan kasırgayı dinginliğe dönüştürdü, tarlada yürürcesine suların üstünde yürüdü, denizde hiç balık bulunmadığı zamanda balıkçılara bol balık tutturdu. Bir balığın karnındaki parayı gösterdi, bununla vergi borcunu ödetti. İki küçük balıkla, beş ekmekle binlerce insanı doyurdu, küfeler dolusu ekmek ve balık artığı evlere taşındı. Evden köpeği kovarcasına, bedenlerini cinler dolduran insanlardan cinleri kovdu. Toplumun tecrit ettiği cüzamlıları tümden pakladı, topluma geri verdi. Ölüyü mezardan çağırdı, diriler arasına kattı. Hiçbir kitap yazmadı. Ama sözlerini, işlerini, yaşamını anlatan Kutsal Kitap çağlar boyu en çok aranan ve özlenen Kitap oldu. Şu anda bu kitabı yasaklayan bazı ülkelere ne demeli? Ona ilişkin kitap ve yazılar çok yüksek bir dağ oluşturabilir. Onu yücelten yapıtlar, ilahiler her yaralı yüreğe sağlık getirebilir. Savaşa karşıydı; ordusu silahı yoktu, asker çağıracak yetkisi de yoktu. Buna karşın yeterliğiyle orduları durdurdu, güçlülerin gücünü kırdı, sonsuzlara dek sürecek en etkin yengiyi sağladı. "Ben Gerçeğim" diye konuştu. Bu sözden esinlenerek varlığa gelen kurumlar, üniversiteler yeryüzünü doldurdu. Temel öğretisi daima SEVGİ oldu. Ademoğullarını anlaşılmaz sevgiyle sevmesi, Onu tüm insanlığın kurtarıcısı, yaşam vericisi, sonsuzluk sağlayıcısı kıldı. Kuşkusuz, bir günahlı olan sen de bu kayıran, kurtaran, kutsayan, sevgiden yararlanabilirsin. Yaşamın sonsuzun tüm gizi-gönenci Rab İsa Mesihtedir. Hem de Onun yeniden gelişi Tanrı gerçeği, insan bekleyişidir. O Dirildi, Sevinçteyizİsa Mesih dirilmiştir, şimdi diridir, yücelerde egemendir, yeniden gelişi çok yakındır. O'nun bağlısı somut ve sağlam gönençtedir. Dirilip göklere giden Mesih günahlı insanı kurtarır; hem yeniliğe kavuşan, hem de sonsuz güvencesiyle dolan yaşamı gerçekleştirir. Durgun, durağan su birikintisine karşı coşkunlukla akan ırmak neyse, diri Mesih'e iman da töreci, biçimci, kalıplaşmış inanç karşısında öyledir. Tanrı'ya binlerce şükür. "İsa Mesih bizim suçlarımız için ölüme verildi ve doğruluğumuz için ölümden dirildi" (Romalılar 4:25). Titanik - Buzun AğırığıBuz mu güçlü, çelik mi? 14/15 Nisan 1912. Karanlık bir gecede vaktin en büyük ve sağlam gemisi daha ilk seferini yaparken bir buzdağına çarparak okyanusun dibini boylayıncaya dek herkes çeliğin buzdan daha güçlü olduğunda hemfikirdi; buna şüphe eden yoktu. Tersini savunana belki de geri kafalı derlerdi. Bu felaket, denizcilik tarihinin en acıklı olayları arasındadır. Son yıllarda filmcilik bezirganları o unutulmaz batışın aşkla karışık bir filmini de çekti, bol para döktü; daha bol para kırdı! Gemiye verilen ilginç ad, onun sağlamlığını, dayanıklılığını belirtmekteydi: Titanik. Satürn gezegeninin en büyük uydusu, insanlıktan üstün! Günün en başarılı mühendisleri, en usta gemi işçileri en sağlam kalite çeliği kullanarak bu muazzam gemiyi derin gururla suya indirdi; parlak törenler düzenlendi. İngiltereden Amerikaya, iki kara parçasının en seçkin yolcularını taşıyan gemi tam güvenle yola koyuldu. Herkes doyasıya eğleniyor, yiyor, içiyor, tarihsel olayı kutluyor, karaya varınca çekici planlar tasarlıyordu. Gemi New Yorkun 1600 mil kuzeydoğusunda hızla ilerlerken, bir anda en güçlü gök gürlemesinden daha korkunç bir gümbürtü herkesin ödünü patlattı, müzik ve bando seslerini bastırdı. Zevk-eğlence bir anda paniğe dönüştü. O parlak yapıtın çelik gövdesi var güçle buzdağına bindirince, yüz metreden aşkın bir yarık açıldı. Ön taraf hemen sulara gömüldü. Tüm çabalara karşın iki buçuk saatte insanlığın övüncü karanlık sularda kayboldu. Yaklaşık 2200 yolcudan sadece 705 can kurtulabildi. Buz çelikten üstün çıktı; nice kişi utançla, hüzünle başını yere eğdi. Korku işaretleriyle çevrili yaşam yolculuğuna yakın tarihin sayfalarından aktarılan bu unutulmaz felaket dizi dizi gerçekleri anımsatmakta. Kuşkusuz, bunlardan ders edinmekle ilgilenen kadına erkeğe, gence yaşlıya. Sen de her insan gibi yolculuktasın. Hiç kuşku yok; esenlik-güvenlik limanına ulaşmakla iligilenirsin. Buysa, nasıl bir gemide yolculuk yaptığına bağlıdır. Titaniki yönetenlerin düşünemediği buzdağları gittiğin yolu döşemekte. Onlar gafil avlandı. Aynı oyuna düşebilirsin! Olabilir ki, sağlam saydığın araç canını sonsuzluğun parlak kıyısına iletebilecek güçte ve dayanıklıkta değil! Yolculuğunu nasıl sürdürüyorsun, onu nelere dayıyorsun? Kader, kısmet, alın yazısı, tecelli, inşallah-bismillah ve bu türden başka tekerlemeler ilerinin kapkaranlık bulutlarla örtülü olduğuna tanıklık eder. Kesin güven sağlayamayan sonsuz kesin kuşku göstergesidir. Geminin sağlamlığını, yolun güvenliğini, karanlığı bastırabilecek ışığın sürekliliğini iyice düşünmek herkes gibi senin de boyun borcundur. Dayandığın gereç nedir, nasıl kurulmuştur? Bunun en iyi kaliteli çelikten yapıldığını düşünebilirsin. Titaniki en itinalı ustalıkla kurup kesin kanışla onu okyanusa salanlar, bu işin püf noktasını düşünemedi. Insan yapısı çelikten daha güçlü buzdağları bulunduğunu kestiremedi. Buzdağı çeliği paramparça edince, bu yanlıştan geri dönülemedi. O denli insanın yanı sıra kocaman geminin de sulara gömüldüğünü görenler gözüne inanamadı. Kutsal Kitapta şu uyarı duyuruluyor: Öyle yol var ki, insana doğru gibi görünür, ama sonu ölümdür (Süeymanın Özdeyişleri 14:12; 16:25). Nicelerin sarılageldiği dayanaklar sonunda tuzla buz olur. Tüm varlığının temel sorunu, o değerli canını güvenlikli sonuca iletebilecek gerece ihtiyaçtır. Geriye kalan herşey geçici zamana, sınırlı mekana kısıtlıdır. Yaşam çok önemli bir yolculuktur. Kuşkusuz, bu yolculuğa en sağlam ve denenmiş araç gerektir. Ademoğlu çıktığı yolculuk üzerinde düşünür, taşınır, araştırır. Birçoğu hedefe ulaşır. Ama Titanik yolcuları gibi ulaşamayanlar da çoktur. Zevkten dört köşe olan yolcular bir anda çürük tahtaya bastığını anlayıverdi. Geminin karşısında hiç bilinmedik tehlike bekliyordu. Bu gelişimde kusurlu ademoğlunun yanılgısı belli oldu. Yaşam yolculuğu buzdağlarıyla çevrili. Varlığın her köşesinde sırıtan günah hem yolculuğa çelme takıyor, hem de sonsuz güvenliğini yok ediyor. Ademoğulları kendine özgü araçlar bulmuş, bunlarla oyalanmakta, kurtulma olanakları aramakta: din, töre, görenek, libas-serpuş, saç-sakal, tespih, bayram-seyran ve daha neler! Gelgelelim, bunlar günah buzdağını yok edemiyor, yolculuğa güven veremiyor. Dincilik-biçimcilik bu okyanusu aşabilseydi yeryüzü azizlerle dolardı. Ne var ki, bunlar herkese azizlik ediyor. Bu acıklı öykü sürüp gitmekte, insanın yaşamını ve akıbetini çizmekte. Ne gam! İsa Mesihin sayısız mucizesi Incilin sayfalarını donatır. Birine değinmek fırtınalarla yüklü yaşam yolculuğunda asıl gereksinimin niteliğini daha iyi anlatabilir: Onlardan ayrıldıktan sonra dua etmek için dağa gitti. Gece bastırdığında tekne denizin ortasındaydı. İsa da yapayalnız karadaydı. İsa öğrencilerinin kürek çekmekte zorlandıklarını gördü. Çünkü rüzgar onlara karşı esiyordu. Sabah üçle altı arası, İsa denizde yürüyerek onlara yaklaştı. Yanlarından geçmek istedi. Onun denizde yürüdüğüne tanık olunca, bunun bir görüntü olduğunu sanarak avaz avaz bağırdılar. Çünkü hepsi de Onu görmüş ve korkmuştu. O zaman İsa onlarla konuştu. Yüreklenin dedi, Benim, korkmayın! Tekneye, onların yanına çıktı. Rüzgar dindi. Öğrenciler şaşkınlıktan donakaldılar (Markos 6:46-51). Önceki dünyanın tayfun gibi azıtan günahını o ürkütücü tufanla yargılayan evrensel Yargıç, hakka adalete dayanan ilkelere sarılan Nuhla ailesini kurtardı. Kendi önerisiyle kurulan gemide.. Bu Tanrı kadına erkeğe güçlü bir kurtarıcı, bir kaptan gönderdi. İsa Mesih insan bedeni kuşandı, günahlarımıza karşı haçlandı, gömüldü, ölümden dirildi, yücelere yükseldi ve yeniden gelişinin güvenliği insanlığın parlak bekleyişi oldu. O, Yol da, gerçek de, yaşam da Benim dedi, Ben aracı olmadıkça hiç kimse Babaya gelemez (Yuhanna 14:6). Her sözünü eylemleriyle kanıtladı ve gerçekleştirdi O. Buzun ağırlığı nasıl giderilir? Tartışma istemeyen eritme işlemiyle. Uçakların buzla örtülmesini önlemek için çok önemli bir bakım gerekçesi uygulanır: Buzu eritip çözen bir sıvı (etilen glikoz) serpilir uçağa. Bu önlem alınmazsa buz baştanbaşa uçağı sarar, her yanında gittikçe kalınlaşan sert bir tabaka oluşur. Bu gereksiz ağırlık tehlikeye çağrıdır. Koşuya koyulan sporcu hiç ağırlık vermeyen incecik iplikten dokunmuş bir fanila giyer. En önemsiz sanılan ağırlık bile koşucunun üstünde yüke dönüşür. Tenis türünden sporlara katılanların vücut ağırlığını sürekli olarak denetlemesi zorunludur. Ters durumda çeviklik ve tetiklik yitirilir. Her alanda fazla ağırlıktan kaçınılır. Beden ağırlığını kilo vermeye dönüştürebilenin yararı elbette çoktur. Fazla kiloların zararı her yerde belirtiliyor. Bunlar çeşitli hastalıklara neden olabilir. Fiziksel ilişkilerde gözlenen bu ilkenin ruhsal ilişkilere uygulanması şöyle betimlenir: Her tür ağırlığı ve kolaylıkla kuşatabilen günahı üstümüzden atalım. Önümüzdeki koşuyu katlanışla koşalım. Gözlerimiz imanımızın Önderi ve yetkin kılıcısı İsaya bakar olsun (İbraniler 12:1,2). Varlıkta Tanrı düzenine ters giden, ona karşıt düşen günah ağırlığı en baskıcı yüktür. Yaşamındaki günahın böylesi bir yük olduğunu hiç düşündüğün oldu mu? Kafanda yüreğinde taşıdığın büyük küçük her günah eninde sonunda canını sonsuz mahva sürükleyecek olan korkutucu yüktür. Bundan sıyrılmanın gereği Tanrının senden kesin isteğidir, çünkü günah Tanrıya iğrençliktir. Can tatlıdır. Kişi onu tehlikeye atmak istemez. Ama gelgelelim varlığı sarsan, onu uçuruma iten yıkıcı etken her an karşında duruyor, sinsi sinsi sırıtıyor, ruhunu içten kemiriyor. Özvarlığı kutsallık olan Tanrıyı en önde üzen bozukluk, günahlılığın ve günahındır. Günahın kaynağı kökeni şeytan, yani iblistir. Canın düşmanı. Yaradanın her işine ve eylemine karşı savaşan iblis Onun özgür yarattığı insanı yıkıma sürüklemeyi amacı kıldı, kurnazlıkla ona günahı soktu, Yaradanından kopardı. Günah, kaldırılamayacak kalınlıkta buz tabakası gibi tüm varlığını sarmış. Aklın, düşüncen, görüşün günahla kaplı. Canın günahla dolu. Ağzın günah sözleriyle yüklü: Yalan, düzen, yemin billah, iftira, lânet, sövgü, aldatı, her çeşit dolap ve daha neler! İşin, davranışın günahla yüklü. Başarabildiğin övünçlü ve geçerli işlere karşı bir sürü kötülük ve yolsuzluk çirkin yüzünü göstermeye her an hazır! Acıklı gerçek, günah ağırlığının güngünden yoğunlaşmasıdır. Öte yandan, Yaratanıyla sağlıklı ilişki özleyen ruh içerde inim inim inlemekte. Giderek kalınlaşan günah tabakasını nasıl eritebileceksin? Günah kavramı geneldir. Günahımız yoktur dersek kendi kendimizi kandırırız ve gerçek bizde barınmaz (I.Yuhanna 1:8). Dinler töreler günah tutsaklığının istenmeyen bir kötülük olduğunu tanır, kendine göre bir kefaret yolu öğretmeye çalışır. Ama şimdiye dek hiçbir din kendi bağlısına günaha karşı kesin yengi sağlayamadı, işlenen günahların silindiğini, insanın özgürlüğe kavuştuğunu, sonsuz yaşam güvenliğinin kesinleştiğini bildiremedi. Çünkü Tanrı karşısında olanaksızdır bu. Öylesi ağırlığı taşıyarak uçmaya başlayan uçaklara kötü sonuçlar getiren buz tabakası gibi günah da aklı, dili, eylemleri çelmiş, hem de her gün, her an kalınlaşmakta, yüreği baştanbaşa nasırlaştırmakta. Çoğu kez kişi bundan bilgisiz; çünkü varlığın derininde günah pinekleşmiş. Hayır sevap, din-töre, elbise, şapka, sakal, bıyık günahın bulucusu ve etkileyicisi şeytana vız geliyor; Oyalanın siz bunlarla diyor, Ben işimi nasıl sürdüreceğimi iyi bilirim! İblis böyle tiye alıyor savunmasız insanı. Bazıları bedenine ıstırap çektiriyor, bir çözüm getirebilir düşüncesiyle şeytanı taşlıyor. Kısır döngü sürüyor. Bazı gafil gençler Satanist oluyor. Günah, korkunç bir kasırga gibi her yanı kasıp kavuruyor. Nedir toplumun, kişinin çektiği çileler zinciri? Tümünün gerisinde günahın amansız egemenliği har vurup harman savurmakta. Kimi emekçi kardeşin uğraşı hamallıktır. Ağır yük altında ezilenin durumu elbette üzücüdür. Kimi yaşam boyu borç ağırlığı taşır, borçtan sıyrılamaz. Kimi yaşam boyu her tür başarısızlığın ağırlığı altındadır. Elini neye sürse bir sonuç bulamaz. Acırız bu kişilere. Kardeşi Habilin etkin inancına karşı ayranı kabaran Kain Habilin canına kıydı; ilk katil oldu. Bu adam yaşam boyu kan akıtıcılık suçunu taşıdı. Daha bir sürü ağırlık vardır. Ama en korkunç ağırlık günahtandır. Ve işin üzücü yönü, ademoğlu bu ağırlığın farkında değil! Özgür kılınmayı aramaz. Oysa Tanrının kişiye önemle vurguladığı gerçek, günah ağırlığının cana sonsuzlar boyu işkence çektireceğidir. Karbon monoksitin öldürücü gaz olduğu gibi, günah da ruha ölüm sıkan kahredici şırıngadır. Ademoğlunu her tür armağanla donatan Yaradanın sağladığı yaşam en üstün değerdir. Kurtarıcı Mesih insan yaşamının tüm dünyadan daha üstün önem taşıdığını vurgular. Öz niteliği kutsallık olan yüce Tanrıyı en çok üzen sorun kişinin öz yapısını kemiren günah bozukluğudur. Gücüne, yeterliliğine yaraşan eylemlerle günaha karşı akılları şaşırtan kurtulmalığı sundu O. Yücelerden, öncesiz Sözü, biricik Oğlu İsa Mesihi insan bedeninde dünyamıza gönderdi. Günahsız Mesih senin günahın için de öldü. O kalın buz tabakasını kaldırmak, varlığını kutsallıkla donatmak Mesihin temel isteğidir. Tanrınla kesin barışa sadece böyle kavuşabilirsin. Ölüler arasından dirilen Rab İsa Mesihin günahı arıtma gücü kesin ve tümdür. Elbette Onu imanla değerlendirene: Çünkü atalardan gelme boş yaşayışınızdan, yozlaşan gümüşle ve altınla kurtulmadığınızı biliyorsunuz. Tersine, lekesiz kuzuyu andıran Mesihin değerli kanıyla kurtuldunuz. O, dünyanın kuruluşundan önce bilinmişti, ama çağların sonunda sizin yararınız için açıklandı (I.Petros 1:18-20). Merhamet İnayet - Arınma KapısıHeriki ayağı sakat, yoksul insan kardeş gelip gidenin sıklaştığı kapı kenarında oturmuş, Merhamet, merhamet! diyerek gereksinimini dile getiriyor, dinsel göreneğini uygulamaya gelenlerden yardım bekliyor. Bazısı önüne azıcık para atıyor ama çoğu, İnayet ola! temennisini yapıştırarak geçip gidiyor. Vicdanın sesini bir yana iterek karşısındaki yükümlülüğü hasıraltı etmenin kolaydan kaçamağı. Sorun enikonu incelenince hem dileğin, hem de verilen yanıtın üzücülüğü belirgin olur. Profesyonel dilenci var, işsiz aç yoksul insan kardeş var. Bu işi meslek edinenlerin amacı çalışmadan, emek harcamadan gelen gidenin merhametinden yararlanarak çıkarabildiği kadar para toplamak. İkinci sıradakilerse dileğini utanarak, çekinerek dile getiriyor ve acısına ortak arıyor. Öte yandan, o büyük kapıdan içeri girenlere bakıldığında kimisi canına sevap değsin diye azıcık para bırakıyor, kimisi de inayet ola temennisini din ilişkisinde geçer akçe yapıyor. Cömertçe kullanılan bu deyimin cömert yürekle hiçbir ilgisi yoktur. Bu kişilere inayetin ne olduğu, neyi kapsadığı nasıl anlatılmalı, onu neyle betimlemeli? Merhamet, İnayet. Çağdaş dille ilkinin anlamı acımak, sonranınkiyse kayrayla-lütufla davranmak. İkisinin de taşıdığı anlam geniş kapsamlı. İlki, karşıdakinin derdine katılmak. İkincisi, kayırmak kökeninden gelen söz. Yüksek tutulan birinden sağlanan karşılıksız etkin iyiliğe böyle denir. Caddede-kapıda yardım dileyenin de, bol keseden İnayet ola! sözünü tekerleyenin de somut merhamete, inayete gereksinimi belirgin. Ne biri ne de öbürü insan sağlayışıyla karşılanamaz. Yoksul kişi de para babası da, orta hallisi de merhamet diye bağırsın, yüceden kaynaklanan inayeti imanla değerlendirsin, buna sığınsın. Canı merhamete muhtaç olan, azıcık paraya avuç açan değil, sensin, herkestir. Bol keseden İnayet ola! yı savuran elisıkı kişi İnayet in gerçek niteliğini kavrayınca imanla ona sahip çıkar, eğilip şükranla Tanrıya tapınır. Her ulustan her soydan, her sınıftan her kuşaktan kadın erkek merhametin kaynağı, inayetin hazinesi sevecen Kurtarıcıya koşsun, Ondan esenlik dilesin. Çünkü kutsal-adaletli Tanrının karşısında aç, çıplak, yoksul, düşkündür. Önemsiz sayılan, ya da çokluğundan yakınılan günahlar adaletli Tanrının katında en ağır yargıyı, sonsuz öfkeyi getirir. Kesinlikle ayrımsız olarak.. İnayeti ırmakların suyu gibi cömertlikle akan Tanrının önünde para-mal kıtlığı ya da bolluğu, din eksikliği, sevap azlığı, ateizm hiç önem taşımaz. Bunlardan daha önemli gerekler var. Yoksulluk varlığının derininde bağıran, her an kendini açıklayan dürtücü çalkantın. Nedir bu? İçte canın inliyor; çünkü icaplarını karşılamaya çalışıyorsun, belki hayır-sevap işliyorsun, bol tarafından övülüyorsun ama öz varlığın Merhamet! diye haykırıyor. Günahının yükünü taşıyorsun; kesin affın, doğrulukla donatılmanın parlak gönencine hiçbir yolla erişemiyorsun. Çok tatlı, zevkli, saygın bir yaşam sürsen de içindeki boşluk yücelerden gelen inayeti aramakta. Karın açlığını, beden çıplaklığını belki de konutsuzluğunu bilen kişi Merhamet! diye bağırmaktan kendini alamaz. Ama canının barış ve esenlikten, her duyguyu aşan erinç ve güvenlikten büsbütün yoksun olduğunu kestiremeyen insan gerçekçi ruhla Mermamet! diye haykırmayı kendine yediremez. Sırası, sanatı, geliri, eğitimi, toplumdaki yeri ve herkesçe övülen dinselliği ona Merhamet! dedirtmez. Nasıl dedirtsin? Onun her şeyi tıkırında. Tüm düşüncesi taşıdığı özelliklerde odaklanır. Ne var ki, kesin içtenlikle merhamet dilemeden göksel inayetin gönencine sen de gelemezsin. Aç-susuz gün yitirir, eliaçık Tanrının karşısında daima gereksinimli kalırsın. Belki de kısır döngüde oyalanır durursun. Yaratana olsun, insan kardeşe karşı olsun işlenen günahlar zinciri yaşamı sağlıklı ilişkilerden koparmış. Çöl ortasında kalmış biri gibisin. Gözle görülen maddesel-dinsel bolluk ve doluluk canının derin arzusunu karşılayamıyor. Ama durumu çok iyi bilen iç dünyan Merhamet, merhamet! diye her gün inliyor. Bu bağırma içtenlikle dile getirilmeden gökkubbeden rahmet inmiyor, susuz can sulanamıyor. Herkese sevgiyle yaklaşan Tanrının kurtarıcı İsa Mesih aracılığıyla uzattığı inayet.. O işlek kapının kenarında oturan yoksul insan, kayıtsız yurttaştan kupkuru İnayet ola! temennisini alıyor. Öte yandan Tanrının kurtarış kapısına alçakgönüllülükle, günahtan dönme isteğiyle, arıtılma dileğiyle, iman dolu yürekle yaklaşan çökkün günahlı bol inayete kavuşuyor. Bu bulunmaz gönence erişemeyecek tek kişi düşünülemez. Sen de günahlarının affına kavuşan Davut peygamberin sevinciyle coşabilirsin. Tanrı kayrayla onun suçlarını bağışlayınca göksel armağanın gönencini coşkuyla kutladı: Ne mutlu isyanı bağışlanan, günahı örtülen insana! Suçu RAB tarafından sayılmayan, ruhunda hile bulunmayan insana ne mutlu! (Mezmur 32:1,2). Tanrının kurbanları ezilmiş ruhtur. Ya Tanrı, ezilmiş ve paralanmış yüreği hor görmezsin.. Bende temiz yürek yarat, ya Tanrı. İçimde sağlıklı ruh yenile... Bana kurtarışının sevincini geri ver, yardıma hazır ruhla beni destekle... Ey canım, RABbi kutsa, ey içimdeki her duygu, Onun kutsal adını kutsa. Ey canım, RABbi kutsa ve iyiliklerinin toplamını unutma. Tüm kötülüklerini bağışlayan, bütün hastalıklarını sağlığa dönüştüren... Doğu batıdan ne denli uzaksa, o denli uzaklaştırdı bizden isyanlarımızı (Mezmur 51:17,10,12; 103:1-3,12). Tanrıyı hoşnut edenin dileği-teşekkürü budur. Arıtılma salt inayetle bütünlenir, Mesihin kurbanlık kanıyla geçekleşir. Peygamberlerin toplamı günah affını böyle tanıdı ve tanıttı. Hak Yargıça bilinen her sınırı aşan bir borcun var: Çiğnediğin yasalarına etkin karşılık nerededir? Önünde bir seçenek duruyor. Seven Tanrı sana yaklaşıyor: Oğlum Mesih senin kefaretin oldu, tüm günah borcunu ödedi. Armağanımı imanla kabul etmez misin? Belki sen de genel seçeneğe uyarak, Gerekli değil! Borcumu dinimin icaplarıyla, hayır-sevapla ödeyeceğim diyorsun. Sevgili dost, iğneyle kuyu kazmaktan vazgeç, Tanrının inayetini kabul et. O şöyle der: Kurtuluş kuyularından sevinçle su çekeceksiniz (Yeşaya 12:3).Çünkü iman ederek kayrayla kurtulmuş bulunuyorsunuz. Bu kendi başarınız değildir, Tanrı armağanıdır. Kişinin yaptığı işler nedeniyle değil. Öyle ki, kimse övünmesin (Efesoslular 2:8-9). Eskiler konuksevere Kapısı Açık demiş. Kapısını başkalarına kapalı tutana da Kapısı Duvar demiş. Kapısız yer düşünülebilir mi? Eski ve yeni uygarlıkları birleştiren geçittir kapı. Ne ulus ayrımı bilir, ne de toplum başkalığı. Kapı dünya çapında bilinir, kullanılır sağlamı yapılır. Çeşit çeşit kapı vardır: Büyük kapı, küçük kapı, özenişli saray kapısı, altın işlemeli kapı, güçlü kuvvetli kale kapısı, kilitli dükkan kapısı, sürmesi içeride konut kapısı, savunmasız kulübe kapısı, komşu kapısı, koyun ağılı kapısı, vb. Bir de soyut anlamlı kapılar vardır. İsa Mesih şu gerçeği tanıttı: Çoban koyunlarını adlarıyla çağırır ve onları dışarı yöneltir. Kendininkilerin tümünü yola koyunca onların önünden yürür, koyunlar da ardı sıra giderler. Çünkü sesini tanırlar. Bir yabancının ardı sıra gitmezler; tersine, ondan kaçarlar. Çünkü yabancıların sesini tanımazlar... Ben koyunların kapısıyım (Yuhanna 10:3-5,7). İsa Mesih Tanrının katını kutsallık kapsamında parıl parıl parlayan çok güzel, şatafatlı bir konuta benzetir. Oraya girmek sadece bir kapıdan geçmekle gerçekleşebilir ve hiçbir şüpheye, acabaya meydan bırakmadan kendisinin Tanrı katına götüren kapı olduğunu belirtir. Günahtan arınmanın, Tanrıyla barışmanın, cennete kavuşmanın sadece bu kapıdan geçmekle sağlanabileceğini vurgular. Koyunun saflığından, zararsızlığından esinlenerek dile bazı kaba deyimler sokulmuş: Koyun gibi adam! Koyuna bak! Koyundan farkı yok! Tanrının benzerliğinde yaratılan insan kardeşi aşağılayayım derken koyun aşağılanır böylece. Günahlı, kötülüklü insanın asıl benzetilebileceği yaratıklar başkadır: Tavus, tilki, sırtlan, yılan, akrep, sinek. Ne yazık, birçok günahlının davranışı bu sıradan değil mi? Suçluluğunu, günahtan arıtılma zorunluluğunu kavrayamayan birey çeşit çeşit kapıdan geçerek tanrısal kutsallığın görkemine ulaşmaya didinir. Ama bunu başaramaz. Çünkü günahlı can hiçbir koşul altında Tanrının önünde beliremez. Günahsız Mesih bireye koyun kuzu gibi olmanın yararını belirtir. Koyun gibi kötülüksüz, kinsiz, hilesiz biri olmayı istemez misin? Kutsal Tanrının buyruğu budur. Etik kurallarının özü de budur. Ademoğlu kudurgan, paralayıcı, yutucu, kandırıcı, sömürücü, gösterişçi biri. Her tür kurnazlığın, bencilliğin, kinciliğin, derindeki kirliliğin giderilmesi şu geçici yaşamın temel gereği. Tanrı varlıkta insanı-meleği imrendiren somut sonucu gerçekleştirmeye yücelerden Mesihini gönderdi. Yahya peygamber Onu şöyle tanıttı: İşte dünyanın günahını kaldıran Tanrı Kuzusu! (Yuhanna 1:29,36). Tanrı Kuzusu Mesih kurtarmalık kanıyla arıtılıp kendisine bağlanana bambaşka yöntem ve özellik sağlar, parlak sonsuzun kapısını açar. Buna yeniden doğuş denir. Günahlıyı nasıl kurtaracağını öncesiz çağlardan sınırsız bilgeliğinde tasarlayan Tanrı bu etkin eylemi peygamberleri aracılığıyla bildirmişti: Sizlere yeni yürek vereceğim, içinize yeni ruh koyacağım. Taş yüreği bedeninizden çıkaracağım, sizlere et yürek vereceğim. Ruhumu içinize koyacağım; sizleri yasalarımla yönelteceğim. Yargılarımı tutacaksınız, hem de uygulayacaksınız (Hezekiel 36:26,27; 11:19). Varlığın dışında kayıtlı Tanrı, devlet, toplum yasalarına tecavüz zor değil; gelgelelim yeniden doğuşta Kutsal Ruhun cana işlediği yasaları kişi giderayak bozamaz. İçerde yazılı yasa koruyuculuk, savunuculuk görevini üstlenir, bireye etik kurallarını çiğnemenin her tür düşüklüğünü gösterir, onları savunur. Koyun tek başına yaşayamaz. Bakıma, güdülmeye, savunulmaya gereksinimi çok iyi bilinir. Koyunların güdücü yönetiminde, esenlik düzeyinde yaşaması toplumda kişilerin sevgi ve barış ilişkisinde yaşaması gereğini betimleyen güzel bir örnektir. Ademoğulları bunu başarabilmekten çok ırak. Çünkü tümü de günahlı. Üstelik aşağılayıcı sözlerle koyunu kuzuyu kınamasını çok iyi bilen bir varlık. Tanrının ilgisi ademoğullarını bu çıkmazdan özgür kılıp kendisine çekmektir. Bu doğrultuda hiç bilinmeyen parlak bir kapı açtı O. Seni de o görkemli kapıdan girerek yaşam bulmaya çağırıyor. Ben kapıyım demenin yanı sıra İsa Mesih şu yetkili sözü de ekler: Yol da, Gerçek de, Yaşam da Benim. Ben aracı olmadan hiç kimse Babaya gelemez (Yuhanna 14:6). Onsuz gidiş yok, bilgi yok, yaşam yok. Unutulmasın, gerçek öncesiz ve sonsuzdur; yalansa insan tarafından icat edilmiş uydurmadır. Başka bir yerde şu Söz belirtilir: Mesih Tanrıca bizler için bilgelik kılındı (I Kor.1:30). İsa Mesih hırsızların genellikle başka açıklıklardan içeri girdiğini beliritir: Pencereden, bacadan, yeraltı deliğinden, vb. Oysa Tanrının atadığı kapıyı değerlendirip oradan giren, dosdoğru Tanrı katına çıkar, oranın sürekli konuğu olur, canına en çekici otlağı bulur. Sevginin, güvenliğin, esenliğin barınağıdır Kurtarıcı Mesihin kendisine iman edeni ilettiği tanrısal konut. Orada bulunana korku, güvensizlik, adaletsizlik, kadercilik hep dışlanmıştır. Bir de yasak kapılar vardır. Herkes her kapıdan içeri dalamaz. Ama seven Yaratanın tüm insanlığa açtığı parlak kapıdan varlıklısı da yoksulu da, erkeği de kadını da, herkes girebilir. Tek kişi bile geri çevrilmez. İnsan canının günah çöllüklerinde dolanıp durduğu şu bozuk-düzen çağda bu kapıyı değerlendirenin gönenci en parlak aşamaya gelmektir. O kapıdan gireni Tanrının parlak şölen sofrası serili bekliyor. Bilinen sofraların tümünden daha görkemlidir o. Her tür mazereti bir yana itip tanrısal şölene katılan şimdiden sonsuzun gönencindedir. Derme çatma, temelsiz yetkisiz kuramlar hiç kimseyi Tanrının katına yöneltemez. Sadece Onun atadığı arınma kapısından tövbeyle, alçakgönüllülükle, Mesihe imanla giren kutsal kata çıkabilir. Büyüklenenin boyu oradan geçemez. Tanrıyla barışma kapısı engin yüreklileri arar. Bu aynızamanda insan kardeşle barışma kapısıdır. Bozuk insan ilişkileri varlığın temel sorunlarından biri değil mi? Günah karanlığından kutsallığın aydınlığına çıkaran tek kapı sorunlarımızı geride bırakır. İncildeki isteklendirme şu sözlerle sana da ulaşıyor: Tanrının bizim için açtığı yeni ve diri yol olan perdeden, yani İsanin bedeninden girelim (İbraniler 10:20). Onun bedeni yaralanan, kanını akıtan, ölüp gömüldükten sonra üçüncü günde görkemle dirilen kutsal bedendir. Senin bu kapıdan Tanrıya yaklaşabilmen için bedenini senin yararına kurbanlık kılan Mesihe iman etmek varlığın-sonsuzun en yüce kararıdır. |
|||
|